Sanat Nedir?
Yaşamın içinden çıkan bir insan etkinliği olarak sanat insanlıkla yaşıt olduğu söylenebilir. Sanat nedir sorusu aslında çok eskilere dayanan bir soru değildir. Çünkü üreten insanın bulmak istediği cevapların başında gelmez.

Sanat Nedir?

Yaşamın içinden çıkan bir insan etkinliği olarak sanat insanlıkla yaşıt olduğu söylenebilir. Sanat nedir sorusu aslında çok eskilere dayanan bir soru değildir. Çünkü üreten insanın bulmak istediği cevapların başında gelmez. Sanat kelimesi bir Arapça kelime olup San’a kökünden gelen “yapmak, üretmek” anlamında bir mastardır. Bu yapma ve üretme işi sıradan bir eylem değildir. Sanat bir insan işi,  insanın ürettiği ve yine insanın kendini ifade etme yollarından biridir. Bu çalışmada sanat nedir sorusuna cevap aranmış, sanatın kökeni ve işlevi üzerine literatür taraması yapılarak nitel bir araştırma yöntemi ile konu aktarılmaya çalışılmıştır. 

Tarihi boyunca sanatla ilgili birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımlamalar sancılı süreçler sonucunda ortaya çıkmasına rağmen hep biraz eksik kalmıştır. Sanatın sahip olduğu karmaşık ve çok yönlü yapısını bazı yönleriyle anlatılabilmişse de, sanatın özünü aktarmada bu tanımlamalar yetersiz kalmıştır. Sanatın açık uçlu ve tanımlanmasının mümkün olmayacağını, kelimenin tam karşılığını vererek bütüncül bir tanımın yapılamayacağı düşünülmüştür.  Tolstoy Sanat Nedir kitabında kendisine bu kadar yakın olan bir konuda dahi düşüncelerini açık bir dille ifade edebilmenin zor olduğuna değinmiştir. Fakat yine de bir sanat eseri ile karşılaştığımız zaman onu anlamlandırabilmek ve insan aklının sınırlara duyduğu güven hissinden dolayı tanımlama yapma ihtiyacı doğmuştur. Birçok felsefeci, bilim insanı ve sanatçılar gibi alanda düşünen ve üreten bireyler en başta sanatın tanımını yapmak istemişlerdir. Bu konuda bir görüş birliği sağlanmaya çalışılmıştır. Buna rağmen bu tanımlar yaşanılan tarihsel olaylardan, değişen sanat algısı ve kişilerin yaşamı ifade biçimlerinden etkilenerek farklılık göstermiştir.

Sanat denilince akla ilk gelen görsel sanatlar –plastik sanatlar gelmektedir. Fakat sanat çok kapsamlı bir yapıya sahiptir. Sanat denilince akla edebiyat ve müzikte gelmelidir. Kullanılan malzeme farklılık gösterse de birçok ortak özelliğe sahiptir. Arthur Scopenhauer bütün sanatlarda müzik olma isteği bulunduğunu söylerken, müziğin soyut özelliğini vurgulamak istemiştir. Çünkü müzikte dinleyici ile sanatçı arasında başka bir ifade aracı yoktur. Sanatçı doğrudan doğruya dinleyiciye ulaşır. Buna karşılık ressam, çevresinde gördüğü dünya ile kendini anlatmaya çalışır. Şair güncel yaşamdaki sözcükleri kullanır. Mimar, sanatını başka işler için yaralı olan binalarla ifade eder. Sadece besteci kendi sanat eserini yaratabilir. Ancak tüm bu sanatların ortak özellikleri vardır. Hoşa gitme, beğenilmek isteği. Bu isteğe bağlı olarak sanatın en basit tanımı, ”Hoşa giden biçimler yaratma çabası” şeklinde yapılabilir (Ersoy,2016,s.9).

Sanat nedir sorusuna cevap aramış insanların tanımlamalarını inceleyerek bizlerde kendi sorularımıza cevap bulmuş oluruz. TDK sözlüğüne göre kısaca sanatı tanımlayacak olursak; “Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımda kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık” bu tanımlamalar çoğaltılabilir.  Geçmişte ve günümüzde sanatın tanımı konusunda her dönemde farklı tanımlamalar yapılmaya çalışılmıştır. Sanatın tanımı ya da yorumlamaları üzerine sanat tarihçileri, eleştirmenler, felsefeciler gibi birçok alanda uzman kişiler tarafından yapılmışsa da ortak bir tanım söz konusu değildir. Sanatın geçmişten günümüze değişimi de göz önüne alınacak olursa bu arayış doğru olmayacaktır. Sanat, sanatçının duygularını, düşünce ve deneyimlerini estetik kaygılarla ifade etmesi, izleyene ve dinleyene estetik bir haz verebilen ve bununla birlikte insan için bir dış gerekliliktir denilebilir.

Lev Tolstoy, “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya sözcüklerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır” demiştir(Ersoy,2016). İnsan kendini ifade etmek isteyen, anlatma ve anlaşılma ihtiyacı duyan bir varlıktır. Hayatı algılayışı, düşünce ve deneyimlerini çizgilerle, renklerle, seslerle, doğada karşılaştığı canlı ve cansız her nesneyi simgeleştirerek anlatmaya çalışmıştır. Anlattıkça var olan insan, akıp giden zaman içerisinde kendine mutlak bir varlık edinmeye çalışır. İfade biçimleri değiştikçe sanatın genel bir tanımını yapmak da zorlaşır.

Felsefecilerin gözünden bakacak olursak sanat nedir sorusunda birçok cevap buluruz. İlk olarak karşımıza mimesis kavramı çıkar. İlk olarak M.Ö 5. Yüzyıla dayanan antik dönem sanat faaliyeti olarak tanımlanabilir. Kuramı daha iyi anlayabilmek için Platon ve Aristoteles’e bakmak gerekir. Platon sanatı mimesis (taklit) doğanın bir taklidi olarak tamınlar.

Platon’un idealar dünyasını felsefeyse ilgilenen herkes az çok bilecektir. Platon idealar dünyasının tek geçek olduğunu ve gerçekliğinde bu dünyanın kendisinde olduğunu savunur. Bizim hissedebildiğimiz her şeyin ise bu idealar dünyasının bir taklidi olduğunu belirtmektedir. Sanat ise bu ideaların bir kopyası, taklidi olmaktan daha fazla bir anlam taşımaz.

Aristoteles ise bu kavramı, bir sanat teorisi olarak ele alır. Gerçekliğin bir kopyası olarak tanımlar. Mimesis kavramını Metafizik adlı eserinde bilme, eyleme ve yaratma olarak üç temel etkinlik alanı olarak belirlemiştir. Bilme teorik, eyleme pratik ve yaratmayı da poetik bilim olarak ele almıştır.  Yani taklit olarak ortaya konulmuş bir eser daha önce üretilmiş bir eserde olabilir. Ya da hiç ortaya konulmamışta olabileceğini belirtir. Bu bağlamda Aristoteles’e göre sanat olanı olduğu gibi yansıtan da olabildiği gibi akla aykırı olanında sanat olabileceğini savunmuştur.

Bazı filozoflar ise sanatı yaratım olarak ele alır. Immenuel Kant’ a göre sanat, doğayı bir hakikati, düşünceyi Tanrı'yı,  imparatorları, kralları, ulusları vb. temsil etmez. Kant sanat taklit ve tasvirin dışında ela alarak sanatı mimesisden ayırt ederek onun yerine bir yaratım olarak ele alır. Sanatın bilgisi dili ve amacı kendindedir. Bizzat kendisidir. Aynı şekilde Hegel sanatı, maddeye sokulan ve maddeyi kendine benzeten sanatçının ruhudur. Bu yaratıcı ruh, heykelde ve mimaride maddeye çok bağımlı iken, resimde maddeye tamamen hâkim; edebiyatta ve müzikte ise maddeden arınmış bir hâldedir.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Birçok düşünürün görüşüne yer verilebilir. Özellikle;  Kant, Hegel, Schütz, Suhlster, Mendelsohn, Lessing, Herder, Goethe, Burke, Pere Andre, Shiller, Adam Müller, Hartmann, Cousin, Jouffroy, Pictet, Ravasison ve Leveque gibi isimlere ayrı ayrı değinilebilir. Sanatın tanımı yapılacağı zaman çoğunluğun görüşü onu güzel ile bağdaştırmasıdır. Genel bir sanat teorisine göre insan, duyularının önüne konan şeylerin biçim, yüzey ve kütlesine göre davranır. Eşyaların belli ölçülere göre düzenlenmesi hoşumuza gider. Böyle bir düzen eksikliği ise insanda sıkıntı yaratır. Bir nesnenin insanda hoş bir etki yaratmasına güzellik denir. Güzellik; hayal gücümüz ile düşünce gücümüz arasındaki uyumdur. Çıkarsız bir hazdır. (Ersoy,2016,11)  Güzelliği, sanatta yansıyış biçimi olan estetik güzellik olarak değil de bütün değişikliği ve bağıntılılığı içinde genel olarak almak ve sanat olgusu ile bir tutmak bir takım karışıklığa yol açar. (Doğan,1975,25)  Fakat güzellik kişilerin beğenilerine göre oluşan öznel bir tecrübedir. Güzellik kavramı belirtileri aldatıcı ve tarih boyunca da değişen bir olgu olarak değerlendirilebilir. Buna karşılık sanatta bu belirtileri göstermektedir. Bizim sanatı değerlendirmemizde yanılgıya düşmemizin nedeni her güzel şey sanattır düşüncesinden gelir.

Güzelliği kısaca hoşa giden şey veya haz olarak tanımlarsak sanat için bunu tek başına söylemek yeterli gelmez.  Tolstoy’a göre sanat hakkında bunca eser yazılmış olmasına rağmen sanatın ne olduğu tanımlanamamıştır, çünkü sanat yanlış bir kavram (güzellik) üzerine bina edilmiştir. Sanat kuramları sanatı anlamayı bırakın, anlaşılmasını engellemek gibi bir tuzak haline gelmişlerdir.  Tolstoy; “Sanatı doğru bir şekilde tanımlamak için öncelikle onu haz alınan bir şey olarak görmeye son vermek ve insan hayatının koşullarından biri olarak değerlendirmek gereklidir. Buna bu şekilde baktığımızda, sanatı insanlar arasındaki ilişki aracı olarak görebiliriz. Her sanat eseri alıcısının hem sanatı üreten ve üretmekte olan ile hem de eş zamanlı olarak aynı sanatsal etkiyi alan ya da alacak olanlarla arasında özel bir ilişki kurar.”(Tostoy,2019.76) Bu ifadeye dikkat edecek olursak Tolstoy insan ve sanat arasındaki ilişki bağlamında ele almaktadır.

Sonuç olarak sanat hem üreten hem de onunla ilişki kuran izleyici için bir ihtiyaçtır. Sanatı anlamak ve onu anlamlandırma çabamızda bundandır. Sanat nedir sorusu insanın kendi anlam arayışı içerinde yer verdiği sorulardan biridir. Her bir düşünür kendi döneminin şartları ve yaşam deneyimlerinden yola çıkarak bir tanımlama yapmaya çalışmıştır. Tolstoy sanat nedir sorusuna cevap bulmak için onu hazdan uzaklaştırıp izleyici ile olan ilişkine bağlamaktadır. Sanat sadece insana özgü bir etkinlik olduğu gibi insanda sanat eseriyle kurduğu ilişki sayesinde sanatı anlayabilir. İnsan anlatma ve anlaşılma isteği ile hareket eder. Sanat ise bu duygulara karşılık gelen tek şeydir. Sanatçı hangi sanat aracılığı ile kendini ifade etmek isterse istesin temelde onu yönlendiren bu arzusudur. Sanatçı duygusunu bir başkasına geçirdiği zaman, sanat insanlar arasında bir bütünlük aracına dönüşür ve bütünleşmeyi sağlar. 

Her sanat eseri alıcısının hem sanatı üreten ve üretmekte olan ile hem de eş zamanlı olarak aynı sanatsal etkiyi alan ya da alacak olanlarla arasında özel bir ilişki kurar.
Lev Nikolayeviç Tolstoy